·

push (EN)
fiil, isim

fiil “push”

infinitif push; o pushes; geçmiş zaman pushed; geçmiş ort. pushed; ulaç pushing
  1. itmek
    She pushed the heavy door open with all her might.
  2. sürekli ikna etmeye çalışmak
    His parents kept pushing him to apply for more colleges.
  3. güçlü bir şekilde tanıtmak
    The company keeps pushing their new software, but I don't think it's any better than the old version.
  4. sürekli olarak bir şeyi başarmak için çabalamak
    Even though she was exhausted, she kept pushing to finish her marathon training.
  5. belirli bir noktaya veya seviyeye çok yaklaşmak
    He's pushing 40 but still runs marathons like he's in his twenties.
  6. doğumda veya bağırsak hareketinde yardımcı olmak için karın kaslarını kullanmak
    When the contractions started, the nurse told her it was not yet time to push.
  7. bir açık artırmada başkalarından daha yüksek fiyat teklif etmek
    At the art auction, she pushed her bid to $10,000 to secure the painting.
  8. (satrançta) bir piyonu ileriye taşımak
    In his next move, he pushed his pawn two squares forward to gain more control of the center.
  9. (bilgisayarda) bir yığına en üste öğe eklemek
    The program pushes a new value onto the stack every time the user clicks the button.
  10. diğer bilgisayarlara bir güncelleme göndermek
    After fixing the bug, the developer pushed the new version of the app to the server.

isim “push”

tekil push, çoğul pushes veya sayılamayan
  1. bir şeyi hareket ettirmek için kuvvet uygulama eylemi
    To get the car moving, we all had to give it a strong push.
  2. vücuttan içerik çıkarmak için karın kaslarını kullanma eylemi
    During childbirth, the doctor encouraged her to give a big push to help deliver the baby.
  3. bir şeyi başarmak için güçlü bir çaba
    In the final push to finish the marathon, she ignored her exhaustion and sprinted towards the finish line.
  4. birini belirli bir eyleme ikna etme çabası
    His friends gave him a gentle push to try out for the school play, knowing he had a hidden talent for acting.
  5. beraberlik nedeniyle ne kazanılan ne de kaybedilen bir bahis
    After the game ended in a draw, my bet was a push, so I got my money back without any profit.
  6. (bilgisayarda) bir yığına en üste öğe eklemenin olayı
    In the program, we do a push to keep the item ready for later.
  7. bir sunucudan bir istemciye otomatik olarak veri gönderilmesi
    When you receive a notification from a news app about breaking news, that's an example of a push where the app sends you information without you asking for it.