fiil “push”
infinitif push; o pushes; geçmiş zaman pushed; geçmiş ort. pushed; ulaç pushing
- itmek
Kayıt olun örnek cümlelerin çevirilerini ve her kelimenin tek dilli tanımlarını görmek için.
She pushed the heavy door open with all her might.
- sürekli ikna etmeye çalışmak
His parents kept pushing him to apply for more colleges.
- güçlü bir şekilde tanıtmak
The company keeps pushing their new software, but I don't think it's any better than the old version.
- sürekli olarak bir şeyi başarmak için çabalamak
Even though she was exhausted, she kept pushing to finish her marathon training.
- belirli bir noktaya veya seviyeye çok yaklaşmak
He's pushing 40 but still runs marathons like he's in his twenties.
- doğumda veya bağırsak hareketinde yardımcı olmak için karın kaslarını kullanmak
When the contractions started, the nurse told her it was not yet time to push.
- bir açık artırmada başkalarından daha yüksek fiyat teklif etmek
At the art auction, she pushed her bid to $10,000 to secure the painting.
- (satrançta) bir piyonu ileriye taşımak
In his next move, he pushed his pawn two squares forward to gain more control of the center.
- (bilgisayarda) bir yığına en üste öğe eklemek
The program pushes a new value onto the stack every time the user clicks the button.
- diğer bilgisayarlara bir güncelleme göndermek
After fixing the bug, the developer pushed the new version of the app to the server.
isim “push”
tekil push, çoğul pushes veya sayılamayan
- bir şeyi hareket ettirmek için kuvvet uygulama eylemi
To get the car moving, we all had to give it a strong push.
- vücuttan içerik çıkarmak için karın kaslarını kullanma eylemi
During childbirth, the doctor encouraged her to give a big push to help deliver the baby.
- bir şeyi başarmak için güçlü bir çaba
In the final push to finish the marathon, she ignored her exhaustion and sprinted towards the finish line.
- birini belirli bir eyleme ikna etme çabası
His friends gave him a gentle push to try out for the school play, knowing he had a hidden talent for acting.
- beraberlik nedeniyle ne kazanılan ne de kaybedilen bir bahis
After the game ended in a draw, my bet was a push, so I got my money back without any profit.
- (bilgisayarda) bir yığına en üste öğe eklemenin olayı
In the program, we do a push to keep the item ready for later.
- bir sunucudan bir istemciye otomatik olarak veri gönderilmesi
When you receive a notification from a news app about breaking news, that's an example of a push where the app sends you information without you asking for it.