·

hear (EN)
fiil, ünlem

fiil “hear”

infinitif hear; o hears; geçmiş zaman heard; geçmiş ort. heard; ulaç hearing
  1. duymak
    As I walked through the forest, I heard the birds chirping in the trees.
  2. haber almak
    When she heard about the school's closure, she immediately called her friends to discuss it.
  3. dikkate almak (bir isteği değerlendirmek anlamında)
    After much deliberation, the committee decided to hear his appeal for additional funding.
  4. iletişim kurmak (birisiyle bağlantıda olmak anlamında)
    After moving to a new city, I haven't heard from my old friends in months.
  5. dinlemek (mahkemede ifadeleri veya argümanları dinlemek anlamında)
    The judge will hear the testimony of the key witness tomorrow morning.
  6. anlamak (birinin duygularını veya görüşlerini paylaşmak anlamında)
    You're frustrated with the slow internet? I totally hear you on that.

ünlem “hear”

hear
  1. işittim (parlamentoda anlaşma veya destek ifadesi olarak kullanılır)
    When the MP proposed more funding for the NHS, the chamber erupted with shouts of "Hear, hear!" in agreement.