·

check (EN)
fiil, isim, isim, ünlem

fiil “check”

infinitif check; o checks; geçmiş zaman checked; geçmiş ort. checked; ulaç checking
  1. dikkatlice incelemek
    Before leaving, she checked her bag to make sure she had her keys.
  2. doğruluğunu kontrol etmek
    Before submitting her essay, Sarah checked her work thoroughly.
  3. bilgileri güvenilir bir kaynakla karşılaştırarak doğrulamak
    Before submitting your report, check your facts with the information in the library database.
  4. seçilen, tamamlanan veya doğrulanmış öğeleri işaretlemek
    Before leaving the store, she checked off all the groceries she had put in her cart to ensure she hadn't forgotten anything.
  5. kötü bir şeyi kontrol altına almak
    The new government will try to check illegal immigration.
  6. kişisel eşyaları (örneğin, bir restoranda ziyaret ederken) belirlenen bir alanda bırakmak
    Please check your umbrella at the reception before entering the conference room.
  7. bagajı (uçağa yüklenmesi için) resmi bir görevliye teslim etmek
    Please check your luggage at the hotel's front desk before you head to the airport.
  8. (sporlarda) rakibi engellemek veya müdahale etmek
    During the game, the forward checked his opponent against the boards and stole the ball.
  9. (pokerde) daha fazla para koymadan oyunda kalmak
    Feeling unsure about her hand, Sarah decided to check instead of raising the bet.
  10. (satrançta) rakibin şahını tehdit eden hamle yapmak
    She checked his king, forcing him into a corner of the chessboard.

isim “check”

tekil check, çoğul checks veya sayılamayan
  1. yakından bakma veya inceleme
    Before leaving the house, he did a quick check to ensure he had his keys and wallet.
  2. sınırlayan veya kısıtlayan bir şey
    The speed bump acts as a check on drivers going too fast in the school zone.
  3. (satrançta) karşı taş tarafından yapılan şah tehdidi
    When she moved her bishop, she put his king in check, forcing him to respond immediately.
  4. seçim veya tamamlama işaretini belirten işaret
    After reviewing her shopping list, Maria put a small check next to each item she had already placed in her cart.
  5. (özellikle restoranda) hizmet veya mal için hesap
    After finishing our meal, we asked the server for the check so we could pay.
  6. (temas sporlarında) rakibi engelleme veya oyundan çıkarma hareketi
    During the game, the defender executed a swift check against the forward, preventing a potential goal.

isim “check”

tekil check us, cheque uk, çoğul checks us, cheques uk veya sayılamayan
  1. bankaya belirli bir miktar para ödemesi için yazılan yazılı talimat
    To pay for her new laptop, Sarah handed the cashier a check for $1,200.

ünlem “check”

check
  1. bir şeyin tamamlandığını veya hazır olduğunu belirten ünlem
    Passport? Check. Tickets? Check. Hotel booking? Check. Looks like we're set for our trip!
  2. restoranda hesap istemek için kullanılan ünlem
    After finishing their meal, Alex waved to the waiter and said, "Check, please!"